Yiyecek, geleneksel doğu tıbbının sekiz ana dalından biridir; diğerleri arasında bitkisel tıp, akupunktur ve beden terapisi bulunmaktadır. Yiyecek enerjetiği konusundaki bilgi, bir hekimin hastalarına yardımcı olma yeteneğini derinlemesine artırabilir.
“Hippokrat’ın dediği gibi, ‘Yiyeceklerinizi ilaç, ilaçlarınızı da yiyecek olarak kullanın’. Bu düşünce batılı doktor muayenehanelerinde nadiren karşılaşılan bir kavramdır, ancak Çin’de geleneksel olarak kabul edildiği üzere yetenekli doktor ‘önce hastalığın patogenezini anlamalı ve ardından yemeğe başvurarak tedavi etmeli, yiyecek başarısız olduğunda ilaçları kullanmalıdır.’ Bu makale, geleneksel Çin tıbbı perspektifinden yiyeceğin sağlığımızdaki rolüne odaklanmaktadır.”
Dalak
“Bebek olarak, doğduktan sonra çevreye uyum sağlamayı öğreniriz. Çevremize uyum sağladıkça ve ihtiyaçlarımızı karşıladıkça, dalak gücümüzü geliştiririz. Beslenme kaynakları yeterli ve uygun olduğu sürece, dalak fonksiyonumuzu başarıyla geliştirebiliriz.”
Başlangıçta, annemizin sütüne ve ebeveyn koruma ve desteğine bağımlıyızdır. Zamanla, daha karmaşık yiyecekleri sindirme ve kendimize bakma yeteneğimizi geliştiririz. Dalak’ın tam olgunluğa erişmesini bekleyebileceğimiz zaman yaklaşık yedi yaşdır, bu nedenle bu erken yıllar, Dalak’ın gelişimi açısından kritiktir. Dalak’ın gelişimi, bağımlılıktan bağımsızlığa, desteklenmekten kendine yetmeye geçiş süreci olarak görülebilir. Dalak’ın fonksiyonları uyum, beslenme ve destektir. Göreceğimiz gibi, bu fonksiyonlar fizyolojik, anatomik, zihinsel, duygusal ve manevi düzeyde ifade edilir.
Fizyolojik düzeyde Dalak, beslenme ihtiyaçlarımızı karşıladığımız sindirim sistemini ifade eder. Sindirim, yiyeceği vücudumuz içinde kullanılabilir maddelere dönüştürme ve ihtiyaç duyulan yerlere gönderme sürecidir. Dalak, yiyeceği vücudumuzu beslemek ve desteklemek için adapte eder. Bu süreç “dönüşüm ve taşıma” olarak adlandırılır. Dalak fonksiyonumuz ne kadar güçlü ise, vücudumuzun ihtiyaçlarını desteklemek için herhangi bir yiyecekten besin çıkarmada o kadar iyiyizdir.
Yemek yediğimizde, soru genellikle belirli bir yiyeceğin bize iyi gelip gelmediği değil, daha çok Dalak’ımızın ondan besini ne kadar güçlü ve becerikli bir şekilde çıkarıp çıkaramadığıdır. İyi beslenmenin ilk adımı, diyetimizi hiç değiştirmeden Dalak’ımızı güçlendirmek olabilir.
Dalak’ın fiziksel tezahürü olarak ifade edilen sindirim süreci, zihinsel düzeyde düşünme süreci olarak ortaya çıkar. Dalak, çalışma, konsantre olma ve bilgi işleme yeteneğimizi yönetir. İlk bakışta öyle görünmese de, düşünme ve sindirim süreçleri çok benzerdir. Bir makaleyi okuduğumuzda (örneğin bu makale gibi), kelimeleri (yiyecek) anlam (besin maddeleri) haline getirmemiz ve ardından bunları depolamamız veya kullanmamız gerekmektedir. Dalak’ın işlevi, hem yiyeceği hem de bilgiyi kullanabileceğimiz şekilde adapte etmektir.
Yeme ve düşünce arasındaki bağlantıyı gözlemleyebileceğimiz başka yollar da vardır. Örneğin, aşırı yeme, zihni ağır yapabilir; fazla çalışmak genellikle tatlı gıdalara karşı isteği artırabilir; aşırı endişe (bir düşünce şekli) sindirim sistemini kolayca düğümlü hale getirebilir. Konsantrasyon gücümüz ve sindirimimiz ilişkilidir ve biri diğerini etkileyecektir.
Duygusal düzeyde Dalak, ihtiyaçlarımızı karşılama, duygusal beslenme ve destek alma yeteneğimiz olarak ifade edilir. İhtiyaçlarımız karşılandığında, hayatlarımızda beslenmiş ve desteklenmiş, rahat ve güvende hissederiz. Sıklıkla duygusal ve besinsel ihtiyaçları karıştırırız; örneğin, gerçekte rahatlamaya ihtiyaç duyduğumuzda yemek yeriz veya belki de hayal kırıklığı veya istek gibi duyguları bastırmak için gıdaları kullanırız. İlk kez annemizin memesini emdiğimiz an, yiyecek ve konfor arasındaki bağ kurulur. Dolayısıyla duygusal beslenme yeteneğimizi bulma ve alabilme yeteneğimiz, sindirim sistemimizle derinlemesine bağlantılıdır. Annemizden ve daha sonra aile evimizden ayrıldığımızda, içsel bir anne ve içsel bir ev geliştiririz ve bunları sürekli bir beslenme ve destek kaynağı olarak içimizde taşırız. İçsel anne ve ev, Dalak’ın rolünü iyi bir şekilde tanımlar. Erken dönemde aldığımız fiziksel ve duygusal bakımın kalitesinin, içsel destek duygumuzu geliştirmemiz üzerinde derinlemesine etkilediğini görmek kolaydır. Bu nedenle, tamamen beslenmeyi hak ettiğimize inancımız ve her zaman yeterli beslenme olacağına olan güvenimiz, güçlü bir Dalak geliştirmenin temel unsurlarıdır.
Fizyolojik olarak, Dalak’ı sindirim süreci olarak ele aldık. Anatomik olarak ise Dalak fasia ve yumuşak dokular olarak ifade edilir.
Fasyalar, tüm vücudu birbirine bağlayan ve her şeyi yerinde tutan devamlı bir ağ sistemidir.. Fasyalar olmasaydı vücudumuzun tonusu olmaz ve sarkık bir yığına dönüşürdü. Fasyalar, Dalak’ın destekleme ve sınırlama işlevini ifade eder. Fasyalarımız rahat ve kısıtlama olmadığında, vücudun tüm ince ve büyük hareketleri düzgün ve kolaydır. Uzuvlarımız tam bir esnek hareket aralığına sahiptir ve organlarımızı işlevlerinde desteklerler. Beden terapistleri, fasyalarımızın duygusal tepkilere en derin duygularımıza doğrudan yanıt olarak nasıl büküldüğünün ve gerildiğinin veya rahatlayıp yayıldığının farkındadır. Fasyalarımız özgür olduğunda, vücudumuz da tonuslu olur ve rahat hisseder, içeriden destekleniriz. Bedenimizde ‘evde’ hissederiz. Bedenimizde evde olmak, güçlü Dalak enerjisinin bir ifadesidir.
Dalak’ı Destekleyen Yaşam Tarzı
Dalak’ımız ne kadar güçlü olursa, yediğimiz yiyecekleri o kadar iyi emip kullanabiliriz. Peki, Dalak’ımız nasıl güçlenir ve güçlü kalabilir? Bu soru birkaç düzeyde cevaplanabilir.
Fiziksel olarak, Dalak duyusal bir yaşam sürmeyi, dokunmayı ve dokunulmayı sevmekte ve gerilmeyi tercih etmektedir. Germe, yumuşak dokudaki sıkışıklıkları hafifletir ve uzuvlarımıza, organlarımıza rahat bir tonus getirir. Tüm egzersizler, germe ve gevşeme ile dengelendiği sürece Dalak’a yardımcı olacaktır.
Masaj da yardımcı olabilir, kaslarımızdaki tıkanıklığı ve engelleri serbest bırakır. Dalak, fiziksel teması sever ve ‘günde bir kucaklama’ kesinlikle iyi bir Dalak ilacıdır.
‘Tedavi’ ne olursa olsun, dokunuşun etkisi Dalak’ı beslemek ve bizi bedenimize yerleştirmektir.
Zihinsel olarak, zihni eğitmek, vücudua germe egzersizleri yapmak kadar faydalıdır. Diğer yandan, zihinsel güçlerimizin aşırı kullanımı (uzun süreli çalışma, saatlerce oturup bilgi işleme içeren görevler veya sorunlarımız üzerine sürekli düşünme alışkanlığı gibi) Dalak’ımızı zayıflatabilir. Zihinsel çalışmayı fiziksel egzersiz ve temiz hava ile dengelemek önemlidir.
Düzenli bir yaşam, aynı zamanda Dalak’ı destekleyen bir yaşam olarak da görülebilir. Rutinlerimiz, günlük yaşamın genellikle kaotik olan doğasında bize sağlam bir zemin hissi verebilir. Rutinlerimiz aracılığıyla kendimize, hayatımız içinde sürekli, güvenli ve güvenilir bir yer sağlarız, Bu Dalak’ımız için dışsal bir destek oluşturur.
Duygusal olarak ihtiyaçlarımızı keşfetmek ve bunların üzerine gitmek mümkündür. Kimileri için bu, sadece kendimize daha nazik olmak, daha iyi davranmak anlamına gelebileceği gibi; kimileri için destekleyici bir gruba katılmak; diğerleriyle ve kendimizle daha derin bir doyum bulmanın yollarını aramak anlamına da gelebilir. Güvenlik, güven ve bolluk ile kıtlık konusundaki inançlarımız da Dalak’ın duygusal alanının bir parçasıdır.
Sonuç olarak, Dalak, toprak elementine aittir; toprak, bize beslenme ve destek sağlayan, gerçek annemizdir. Dalak, ruhsal ifadesini toprak ve ilahi anne ile olan bağlantımızdan alır. Toprakla olan ilişkimizi dikkate alarak Dalak’ımızı desteklemek için büyük şeyler yapabiliriz. Bu, daha sağlam hale gelmek anlamına gelebilir. Fiziksel ve metaforik olarak ayaklarımızın altına daha fazla dikkat etmek lazımdır. Farkındalıkla yapıldığında, bizi daha derin bir şekilde toprakla bağlayan tüm faaliyetler, bahçe işleri, kil ile çalışmak, dışarıda olmak veya yere düşmeyi ve yuvarlanmayı öğrenmek olsun; bizi bedenimize ve doğal çevreye yerleştirmede yardımcı olabilir. Bu yollarla da Dalak’ımızı destekleyebilir ve güçlendirebiliriz.
Hekimler olarak, Dalak’ı güçlendiren bir tedavi stratejisini desteklemenin iki temel yaklaşımı bulunmaktadır.
a) hastanın bedende sağlamlaşmasına yardımcı olabiliriz
b) hastanın kendisiyle besleyici bir ilişki kurmasına yardımcı olabiliriz.
Bunlar, Dalak’ı güçlendirmenin temel arka plan koşullarıdır.
Diyet konularını düşünürken Dalak üzerinde bu geniş bakış açısını korumak önemlidir. Yukarıda bahsedilen herhangi bir düzeyde çalışarak Dalak’ımızı güçlendirebiliriz ve herhangi bir düzeyde gerçekleşen değişiklik, Dalak’ın etki alanının tümünde yankı bulacaktır.
Gıda aracılığıyla Dalak’ı destekleme
Dalak’ı daha geniş bir bağlamda konumlandırdıktan sonra, özellikle onun sindirim işlevinde nasıl yardımcı olabileceğimize daha spesifik bir şekilde bakalım.
Sevinç
Yemeklerimizin tadını çıkarmak, yediğimiz şeylerden tam anlamıyla beslenmeye açılmanın bir parçasıdır. Eğer yemek yerken ve yiyeceklere olan ilişkimizde mutluysak, vücudumuz yiyeceği daha etkili bir şekilde sistemimize kabul edecektir. Sıklıkla yemekle olan ilişkimizi düzeltmek, yediğimiz şeyi değiştirmekten daha önemli olabilir.
Pozitif Tutum
Genellikle ‘iyi’ veya ‘kötü’ yiyeceklerle ilgili inançlar geliştiririz. Bazı yiyecekler, onları sevmesek bile bizim için ‘iyidir’. Diğer yiyecekler ise bizim için ‘kötüdür’ ve onları suçlulukla yeriz veya isteksizce davranırız. Mantık bize bu seçimlerde bazı gerçeklerin bulunduğunu söylese de, yediğimiz yiyeceklere olan tutumumuz, Dalak’ımıza onunla ne yapması gerektiğini söyleyecektir. Bu nedenle ne yediğimiz önemli değildir, bir seçim yaptıktan sonra yiyeceği sevgiyle kabul etmek, yiyeceği mümkün olduğunca içtenlikle karşılamak daha iyidir. Bu şekilde tüm yiyeceklerden en iyi şekilde faydalanırız.
Rahatlama
Yemeği ve işi karıştırmamak iyi olacaktır. Sindirim sistemimiz, yemeğin tadını çıkarmaya odaklandığında, başka etkilerle dikkatimizi dağıtmamız gerekir Bu nedenle yemek zamanını, okumaya çalışmadığımız, televizyon izlemediğimiz, iş yapmadığımız bir rahatlama anı yapmak iyidir. Ayrıca, yemekten önce duruşumuzu biraz gevşetmek, belki de birkaç sessiz nefes almak da faydalı olabilir. Bunun yanında bacaklarımızı çaprazlamak, ya da bükülmüş veya kambur pozisyonlarda oturmak, sindirim organlarımızı sıkıştırabilir ve yiyeceğin vücudumuzda geçişini engelleyebilir.
İyi Çiğneyin
Bir söz vardır: ‘Midenin dişi yoktur.’ İyi çiğnenmiş yiyecek, sindirim organlarımızın yapması gereken işi azaltır ve besin maddelerinin verimli bir şekilde çıkarılmasını sağlar. Çiğneme aynı zamanda soğuk yiyecekleri ısıtır.
Mideniz Tam Dolmadan Hemen Önce Durun
Bolluk kültüründe bu bazen zor olabilir. Bir öğünde aşırı yemek yediğimizde, bir tıkanıklık yaratırız, işlenmeyi bekleyen geçici bir yiyecek sırası oluşur. Sonuç olarak, enerjimiz aşırı yiyeceği sindirmekle meşgulken yorgun hissederiz.
Aşırı yeme alışkanlık haline gelirse, Dalak aşırı zorlanabilir ve balgam veya sıcaklık üretebilir.
Dalak’ı Sıvıyla Aşırı Doldurmayın
Dalak, yemekle birlikte çok fazla sıvıdan hoşlanmaz. Biraz sıcak sıvı yardımcı olabilir, ancak fazla miktarda sıvı, Dalak’ın etkisini azaltır ve sindirimi zayıflatır. Bir fincan genellikle yeterlidir. Sıvı alımımızın çoğu öğünler arasında yapılmalıdır.
Dalak’ı Soğutmayın
Çok miktarda çiğ veya soğutulmuş yiyecek veya sıvı da Dalak’ı zayıflatabilir. Sindirim süreci ısıya ihtiyaç duyar. Bu, doğu tıbbında sindirim ateşi olarak ifade edilir. Soğuk veya çiğ gıdaların uzun süreli veya aşırı kullanımı, nihayetinde sindirim ateşini ciddi şekilde zayıflatacak, Dolak fonksiyonunun çökmesine neden olacaktır.
Ana Öğünü Erken Yiyin
Gece geç saatte yemek yediğimizde metabolizmamız doğal olarak yavaş olup yiyeceğin sindirim sistemimizde daha uzun süre kalmasına neden olacaktır. Bu durum tıkanıklığa neden olurken vücudun yiyeceği yakma çabası, Mide’nin yin’inin zararlı ısıya maruz kalmasına sebep olur.
Güçlü Yaşam Gücüne Sahip Yiyecekleri Seçin
Mümkünse diyetimize mümkün olduğunca yerel olarak yetiştirilen ve organik yiyecekleri dahil edelim. Her iki seçimde de yaşam gücü daha güçlü şekilde korunur. Aynı nedenle taze yiyecekleri bol miktarda tüketmek de faydalıdır. Yiyeceklerdeki yaşam gücü, mikrodalga pişirme, aşırı işleme ve kimyasal koruma ile önemli ölçüde zarar görebilir ve ışınlama ile öldürülebilir.
Vücudunuza Güvenin
Bazen zehirli olanı arzularız, ancak her birimizde daha derin bir bilinç seviyesi vardır. Yediğimize farkındalık getirdikçe, gerçek ihtiyaçlarımızı, bizi gerçekten besleyen şeyi hissetmeye başlayabiliriz. İlk başta daha analitik değerlendirmeler tarafından yönlendirilmemiz gerekebilir, ancak daha fazla farkındalık ile vücudumuz da seçimler yapmaya başlayabilir. En derin seviyede bizi iyi hissettiren, bize iyidir. Zaman içinde bu beceriyi, arzulardan ve bağımlılıklardan kurtarma becerisini geliştirebiliriz.
Son olarak
Diyet terapisinin genellikle özel diyet bileşenlerini değiştirmeye çalışmadan önce genel olarak yemeğe olan ilişki üzerinde çalışmak olduğu unutulmamalıdır.
Gıdaların Enerjilerinin Dili
Batı’da, yiyecek genellikle belirli miktarlarda protein, yağ, mineral, vitamin vb. içerdiği şeklinde tanımlanır. Bu bilgi, laboratuvar analizi yoluyla elde edilir ve yiyeceği temel bileşenlerine ayırır. Bir yiyeceğin besin değeri, vücuda girmeden önce kimyasal içeriklerinin toplamını ifade eder.
Yiyeceği bu şekilde ele aldığımızda, mekanik dünya görüşünü benimsemiş oluyoruz. Bu görüş, eğer yiyeceği temel bileşenlerine ayırabilirsek, yiyeceği temel yapı taşlarından yeniden oluşturabileceğimizi söyler. Diğer bir deyişle, yiyecek laboratuvarda sentezlenebilen bir şeydir.
Doğuda, yiyecek genellikle ısındırıcı veya serinletici bir doğaya sahip olma, acı veya tatlı gibi belirli tatları olma veya vücudumuz üzerinde belirli bir şekilde etki etme gibi özelliklere sahip olarak tanımlanır. Bu bilgi, bir yiyecek tüketildikten sonra vücudun davranışını gözlemleyerek elde edilir. Bir yiyeceğin besin değeri, bir yiyeceğin insan vücudu üzerindeki etkilerini açıklayan bir dizi enerjetik özellik olarak belirtilir.
Batı görüşümüz kimyaya dayanırken, Doğu’nun beslenme görüşü daha çok simyaya benzer ve malzemelerle değil, sindirim yoluyla insan vücudunda serbest bırakılan gizli enerjetik özelliklerle ilgilenir. Yiyeceğin ince özleri, deneyimin doğrudan gözlemi yoluyla Qi yolları gibi izlenmiş ve haritalandırılmış hareketlere ve eylemlere sahiptir.
Yiyeceklerin Sıcaklıkları
Doğu tıbbındaki en önemli kategori, bir yiyeceğin enerjetik sıcaklığıdır. Doğu tıbbına göre bir yiyecek, sıcak, ılıman, nötr, serin veya soğuk olabilir. Örneğin yulaf, tavuk ve soğan ısındırıcıdır; arpa, tavşan ve marul serinleticidir. Bu, bir yiyeceğin tadı ne kadar sıcak veya soğuk olduğunun bir ölçütü değildir. Bir Yiyeceğin sıcaklığı, sindirimden sonra vücutta meydana getirdiği etki üzerinden ölçülür. Basitçe, bizi ısıtır mı yoksa soğutur mu?
Soğutucu yiyecekler genellikle enerjiyi içeri ve aşağı yönlendirir, önce vücudun üst ve dış kısımlarını soğutur. Isıtıcı yiyecekler enerjiyi çekirdekten yukarı ve dışarı doğru hareket ettirir, bizi içeriden dışarı ısıtır. Çok sıcak yiyecekler, örneğin biber, bizi yoğun bir şekilde ısıtarak ardından terleme yoluyla soğutur. Daha sıcak yiyecekler bizi hızlandırır, daha serin yiyecekler bizi yavaşlatır.
Yiyeceklerin sıcaklıkları hakkındaki bilgi, tüm geleneksel pişirme süreçlerine kullanılır. Isıtıcı bir köri, soğutucu salatalık ve yoğurt ile dengelenir; sıcak kuzu, soğutucu nane sosu ile dengelenir; kök sebzeli çorbalar bizi kışın ısıtır, salatalar bizi yazın serinletir. Bir yiyeceğin ısındırıcı mı yoksa serinletici mi olacağını belirleyen mutlak kurallar yoktur.
Ancak, aşağıdaki genel yönergeler oldukça güvenilirdir:
• Daha uzun sürede büyüyen bitkiler (örneğin kök sebzeler, zencefil), daha hızlı büyüyen yiyeceklere (örneğin marul, kabak) göre genellikle daha sıcak olma eğilimindedir.
• Yüksek su içeriğine sahip yiyecekler genellikle daha serinletici olma eğilimindedir (örneğin kavun, salatalık, kabak).
• Kurutulmuş yiyecekler genellikle taze olanlarına göre daha ısındırıcı olma eğilimindedir.
• Kimyasal gübrelenmiş ve hızlı büyümeye zorlanan yiyecekler, doğal olarak yetiştirilen benzerlerine göre genellikle daha serinletici olma eğilimindedir.
• Yiyeceklere eklenen bazı kimyasallar, yapay olarak olgunlaştırılan yiyecekler gibi ısı reaksiyonlarına neden olabilir.
• Yiyeceğin sıcaklığı, ayrıca pişirme veya hazırlama yöntemi tarafından etkilenecektir.
Daha uzun ve yavaş yöntemler, daha hızlı yöntemlere göre daha fazla ısındırıcı etkiler üretecektir; yani, bir güveç yavaş pişirilirse hızlı pişirilinse göre daha ısındırıcı olacaktır. Bu arada, mikrodalga fırında pişirilen yiyecek, harici ısı eklenmediği için enerjetik sıcaklığını değiştirmez. Son araştırmalar ayrıca mikrodalga fırında pişirilen yiyeceğin ciddi moleküler hasar gördüğünü ve tüketildiğinde insan kanı ve bağışıklık sistemlerinde anormal değişikliklere neden olduğunu ortaya koymuştur. Kendi gözlemim, düzenli mikrodalga fırın kullanıcılarının neredeyse her zaman kan eksikliği belirtileri gösterdiğidir.
Yiyeceklerin sıcaklıklarını bilmek, bir öğünün genel etkisini vücudumuzun ihtiyaçlarına uygun bir şekilde dengelememize yardımcı olur. Soğuk vücut yapısına veya durumlarına sahip olanlar daha fazla ısındırıcı yiyecekler tüketmelidir veya tam tersi durumda olanlar için de aynı kural geçerlidir.
Yiyeceklerin Lezzetleri
Lezzet, bir yiyeceğin içsel olarak sahip olduğu esas bir niteliği tanımlar. Lezzet, pişirme ve sindirme sürecinde ortaya çıkan bir potansiyeli ifade eder. Her lezzet, bir temel güçten ortaya çıkar ve belirli bir organa girdiği söylenir.
Beş ana lezzet vardır:
• Tuzlu lezzet, su elementine aittir ve Böbreklere girer.
• Ekşi lezzet, ahşap elementine aittir ve Karaciğere girer.
• Acı lezzet, ateş elementine aittir ve Kalbe girer.
• Tatlı lezzet, toprak elementine aittir ve Dalak’a girer.
• Baharatlı lezzet, metal elementine aittir ve Akciğerlere girer.
İnsanlar sıkça sorarlar: “Belirli bir yiyeceği istiyorsam, bu benim için iyidir demek midir?” Cevap hem evet hem de hayır. Dengesiz olduğumuzda, bu dengesizliği düzeltmek için bir istek geliştiririz. Tatlı lezzet, Dalak’ı güçlendirmeye yardımcı olur, bu nedenle Dalak dengesizse tatlıya karşı istek geliştiririz. Bu istek, Dalak’ımızın dengesiz olduğunu bize söyleyen uygun bir istektir ve bu istek, kendimizi yeniden dengelememiz için bize bir mesaj veren bir uyarıdır.
Bir lezzetin ilişkili organına yönelik orta miktarda tüketilmesi bir miktar faydalı olabilir, ancak aynı lezzetin fazlası organı aşırı yükleyebilir ve zarar verebilir. Örneğin, az miktarda tuz, Böbrek için faydalı olabilir, ancak fazlası Böbrek fonksiyonunu engelleyebilir. İsteklerimizi takip ederken, kendimize hızla iyileştirici lezzetin çok büyük bir dozunu verebilir ve organı aşırı yükleyerek zıt etki yaratabiliriz. Bu durum, kültürümüzde yüksek lezzetli ve doyurulmuş yiyeceklerin bulunabilirliğinden kaynaklanmaktadır.
Tuzlu lezzet (örneğin, balık, yosun, pırasa)
Tuzlu lezzet, yiyeceğin eylemini vücudun merkezi ve köküne doğru çekip içe ve aşağı doğru hareket eder. Tuzlu lezzet, kas ve bezlerin sertleşmesine karşıt yönde etki ederek nemlendirir, yumuşatır ve detoksifiye eder. Vücuttaki nem dengesini düzenler, sindirim fonksiyonunu uyarmakta ve konsantrasyonu artırmaktadır.
Tuzlu lezzet, böbrek üzerindeki güçlendirici etkisi aracılığıyla fazla nemin atılmasına yardımcı olur ve vücudu yeniden nemlendirir, örneğin tuzun dehidrasyon koşullarında rehidrasyon ilacına eklenmesi durumunda olduğu gibi. Az miktarda tuzlu lezzet, kanın kalitesini artırır, ancak aşırı miktarda, kanı pıhtılaştırabilir ve kalbi stresse sokabilir.
Ekşi lezzet (örneğin, limon, ahududu, zeytin)
Ekşi lezzet, kasılma ve emilimi uyarır. Bir araya getirici veya sıkıştırıcı bir etkisi vardır. Bu nedenle, terleme, ishal ve kanama gibi vücut sıvılarının kaybını içeren sızma ve sarkma durumlarında kullanılır. Yağlı yiyeceklerin etkilerini karşılar, tıkanmayı önler ve sindirim emilimine fayda sağlar. Ekşi lezzet özellikle safra kesesi ve pankreastan salgıları uyarır ve çoğu ekşi gıdanın asidik doğasına rağmen, aslında bağırsakların asiditesini düşürür.
Ekşi yiyecekler, kanı aktive eden ve tıkanmayı ortadan kaldıran maddelerdir, ancak aşırı miktarda tüketildiğinde aşırı kasılma ve aşırı nem tutulmasına neden olabilirler. Ekşi yiyecekler, kasılmayı uyararak ve dokulara tonus vererek Dalak fonksiyonunu desteklerler.
Acı lezzet (örneğin, çavdar, hindiba, kekik)
Acı lezzet, vücut boyunca aşağı doğru hareket ettiğinden boşaltıcı ve kurutucu bir etkiye sahiptir. iştahı iyileştirir, sindirimi uyarıp nem ve ısıyı dışarı atar.. Aşırı durumlarda fazla koşulları azaltmak için kullanılır ve bu nedenle soğuk ve/veya eksiklik durumlarında kullanımı sınırlı olmalıdır. Acı lezzet çoğunlukla Kalp üzerinde etki eder, aynı zamanda Akciğer’e fayda sağlar. Aşırı miktarda acı lezzet, qi ve nemini azaltabilir.
Tatlı lezzet (örneğin, kabak, pirinç, sığır eti)
Tatlı lezzet, açık ara en yaygın olan lezzettir ve tüm yiyecekler bir miktar tatlılık içerir. Tatlı lezzet, diğer tüm lezzetleri uyumlu hale getirir ve diyetimizin merkezini oluşturur, hafifçe qi ve kan dolaşımını uyarır. Tatlı lezzet, çoğu eti, baklagilleri, fındıkları, süt ürünlerini ve nişastalı sebzeleri içerir ve besleyici ve güçlendirici olarak kabul edilir. Tatlı yiyecekler eksikliği tedavi etmek için kullanılır. Aynı zamanda nemlendirici olarak kabul edilir ve kuruluğa fayda sağlar. Aşırı miktarda tatlı lezzet, balgam ve ısı oluşumuna yol açar. Rafine şeker, kanı zayıflatacaktır ve nemli koşullarda aşırı tatlıdan kaçınılmalıdır.
Acı lezzet (örneğin, zencefil, sarımsak, nane)
Acı lezzet, stagnasyonu dağıtır ve qi ve kan dolaşımını teşvik eder. Sindirimi uyarır ve balgamı parçalamaya yardımcı olur.
Acı baharatlı yiyeceklerin sıcaklığını seçerken dikkatli olunmalıdır. Birçok sıcak acı, sonunda terleme yoluyla vücudu soğutacak kadar aşırıdır. Ilıman acılar daha uzun süreli ısıtma etkileri üretir ve soğuk durumları iyileştirir. Soguk acılar sıcaklık varsa kullanılabilir.
Çoğu zaman nemli ve durgun durumlar genellikle temelde bir eksiklik içerdiğinden, acı baharatlıların kullanımı genellikle güçlendirici bir diyetle desteklenmelidir. Aşırı kullanıldığında acı lezzet, qi ve kanı aşırı uyarabilir ve tüketebilir.
Dengeli bir diyet, tüm lezzetleri içerir ve tatlı lezzet merkezi bir konumda bulunur. İhtiyaçlarımıza göre belirli bir lezzetin alımını artırabilir veya azaltabiliriz.
Yiyeceklerin Rotaları ve Etkileri
Bir yiyeceğin belirli kanal yollarına giriş yaptığı ve etkisini belirli organlara yönlendirdiği söylenir. Örneğin badem Akciğer kanalına girer iken ceviz Böbrek kanalına girer.
Bazı yiyeceklerin özel bir tedavi edici etkisi de vardır. Bir gıda belirli bir vücut maddesini veya işlevi (yin, yang, qi, kan) güçlendirebilir veya patolojik bir durumun etkisini azaltabilir (qi durgunluğu, kan pıhtısı, nem, sıcaklık veya soğuk). Badem örneğin, balgamı azaltır, ceviz yang’ı güçlendirir.
Kanal rotasını, bir gıdanın terapötik etkisiyle birleştirdiğimizde, onun terapötik etkisinin spesifik bir açıklamasını elde ederiz. Yukarıdaki örnekleri kullanarak, bademin Akciğer’den balgamı temizlediğini ve cevizin Böbrek yang’ını güçlendirdiğini buluyoruz. Bu bilgi, kişisel enerji ihtiyaçlarımıza özel olarak hazırlanmış bir diyet seçmemize yardımcı olur.
İlkeleri Uygulamaya Koymak
Eksiklik tedavisi
Birinin eksik olduğunu söylediğimizde, belirli maddelerin, işlevlerin veya niteliklerin eksik olduğu anlamına gelir. Hekimler olarak, eksiklikleri yeterliliğe çevirmenin bir yolunu ararız ve bunun bir parçası olarak da diyet değişiklikleri önerebiliriz.
Yang eksikliği olan kişi
Yang eksikliği olan bir kişi, katalitik kıvılcımı eksik olan, yanma işleminin hücresel kimyasını eksik olan biridir. Yang’ımız zayıf olduğunda, soğuk ve yavaş hale geliriz ve fiziksel süreçler yavaşlar. Örneğin, hipotiroidizm, metabolizma hızının yavaşladığı ve dengeyi yeniden sağlamak için tiroksin gibi uyarıcı ilaçların kullanıldığı bir yang eksikliği durumudur.
Günlük hayatta aktivite, yang’ı oluşturan ve metabolik süreçleri harekete geçiren şeydir. Bu nedenle uygun egzersiz her zaman teşvik edilir. Aynı ilkeyi yiyeceklere de uygularız: yang’ı uyandırmak için aktivite oluşturan yiyecekleri kullanırız. Ve yang eksikliği ısınmayla tedavi edildiğinde, yang güçlendirici yiyecekler de doğal olarak ısıtma özelliğine sahiptir. Isının daha derine nüfuz etmesine yardımcı olmak için aynı zamanda daha yavaş pişirme yöntemlerini de kullanırız, örneğin fırınlama, kavurma veya güveç yapma.
Bu nedenle yang eksikliği olan bir kişiye verilen öneri şunlar olabilir: daha fazla hareket etmek, sıcak tutmak, soğuk yiyecekleri ve soğuğa maruz kalma süresini azaltmak, sıcak yiyecekleri artırmak ve bazı daha sıcak baharatları kullanmak. Kestane güveç, fırın alabalık, kuzu tandır veya ısınmış chai (Hint baharatlı çay) gibi öneriler tipiktir ve yemeklere zencefil, tarçın, karanfil, hindistancevizi veya kakule gibi baharatlar veya fesleğen, biberiye ve kekik gibi otlar eklenerek lezzetlendirilebilir.
Yin eksikliği olan kişi
Yin eksikliğinde dinlenme, iyileşme ve yenilenme için anahtardır. Yin eksikliğinde mevcut olan derin düzeydeki tükenmişlik, bizi derinlemesine içimize götüren meditasyon gibi uygulamalar ve kaliteli bir dinlenme ile geri kazanılır. Yin eksikliği ile çalışırken uyarımı azaltır ve sakinliği teşvik ederiz. Günlük yaşamda bu, kendimize sessiz alan ve sükunet vermek, varlığımızın ince ve düşünsel yönlerini beslemek anlamına gelir.
Bu, bizi derinlemesine besleyen, özellikle vücudun ince mineral tabanını destekleyen bir diyetle desteklenir. Yin güçlendirici gıdalar genellikle serinletici, sakinleştirici ve nemlendirici özelliklere sahiptir ve su gibi en derin seviyeye kadar nüfuz ederler. Tatlı, tuzlu ve ekşi tatlar genellikle en kullanışlı olanlardır, kurutucu acı veya uyarıcı baharatlı tatlar genellikle azaltılır. Yin tonikleri arasında birçok meyve, tohum, deniz bitkisi ve süt ürünleri bulunmaktadır. Yin’i besleyen bir öğün, bir meyve salatası, tost üzerine karışık yumurta veya balık çorbası olabilir. Deniz yosunu, kelp ve alg, bu diyete uygun tamamlayıcılar olabilir ve tavşan eti kullanışlıdır.
Bu nedenle, yin eksikliği olan bir kişiye verilecek önerler şunlar olacaktır: uyarıcıları azaltın ve dinlendirici uygulamaları artırın, uyarıcı gıdaları azaltın ve sakinleştirici, ince besleyici gıdaları ve daha fazla yağlayıcı gıdaları tüketin.
Qi eksikliği olan kişi
Qi, yiyecek, hava, etrafımızdaki ince güçlerden elde edilir. Qi eksikliği ile başa çıkmak için qi’nin kendini tam olarak ifade etmesini nasıl engellediğimize bakmamız gerekiyor.
Qi’nin ifadesinin engellenmesi birçok nedenden kaynaklanabilir: duygusal, çevresel (örneğin jeopatik veya endüstriyel stresten kaynaklanan) veya kötü nefes alışkanlıklarından kaynaklanan oksijen eksikliği. Yiyecekler de rol oynar: canlı olmayan yiyecekler, özellikle mikrodalga ile ısıtılmış olanlar, canlı bir yaşam için gerekli olan canlılığı sağlamaz. Taze ve organik ürünlerde en güçlü şekilde bulunan ince qi, vücudumuzdaki qi’nin kalitesini desteklemek için gereklidir.
Diyet açısından, qi eksikliği, canlı ve enerjik gıdaların kullanımı ile ele alınır. Daha fiziksel düzeyde, qi eksikliği basitçe enerji eksikliğini tanımlayabilir. Rezonans ilkesi, belirli şekil veya renkteki yiyeceklerin kullanılması ile de kullanılır; örneğin balkabakları, Dalak’ı güçlendirmek için kullanılır, kırmızı fasulye ise Böbrekleri güçlendirmek için. Hayvan organlarının da ilgili insan organlarını güçlendirdiği düşünülür.
Temiz hava ve egzersiz iyi tavsiyelerdir, balkabağı, mercimek veya tavuk çorbası gibi gıdalar etkili qi tonikleridir. Yulaf lapası da büyük bir güçlendiricidir, tıpkı hurma ve yulaf bisküvileri gibi; aslında yulaf, tavuk ve hurmalar, özellikle ginseng veya arı sütü gibi otlarla desteklendiğinde en iyi bilinen qi toniklerindendir. Bununla birlikte, takviye önerisi yalnızca kısa vadeli olarak yapılır; hasta, solunum çalışması, egzersiz ve qi’nin neden azaldığını keşfetme konusunda desteklenmelidir.
Kan eksikliği olan kişi
Kanımızın kalitesi, vücudumuzda dolaşan mevcut beslenmenin bir ölçüsüdür ve üretimi dalak gücümüze bağlıdır. Kan, yukarı doğru taşınır ve Akciğer tarafından etkilendikten sonra Kalp tarafından canlandırılır. Kan eksikliği, özellikle Akciğer fonksiyonunu artırmak için egzersizle desteklendiğinde, diyetle kolayca tedavi edilebilir.
Kanımızı tamamen yenilememiz yaklaşık 120 gün sürer, bu nedenle birkaç ay içinde çok şey başarılabilir. Taze sebzeler açısından zengin bir diyet önemlidir, özellikle yeşil yapraklı sebzeler ve klorofil açısından zengin gıdalar, tahıllarla birleştirilerek faydaları artırılabilir. Çoğu et, baklagil ve yüksek proteinli gıda da kanı büyük ölçüde güçlendirecektir.
Bunun ötesinde, bir kişiye tüm gıdaların sonunda kan veya qi’ye dönüştüğü için iyi ve çeşitli beslenmesini önermek yeterlidir. Kan, özellikle şeker tarafından zayıflatılır ve aşırı tuzlu, doğal yapısından uzaklaştırılmış veya yağlı gıdalarla kalitesi düşer. Ispanaklı bir yemek üzerine poşe yumurta, pancar çorbası, kavrulmuş karaciğer, semizotu çayı, kanı besleyen bir diyet için basit tariflerdir.
Aşırılık Durumları
Durağanlık
Durağan durumlar hareketi gerektirir. Bu, duygusal, fiziksel veya yaratıcı olabilir. Gıda konusunda öneri, aşırı yeme, çok fazla karmaşık gıda veya kötü kombinasyonlu gıda gibi duraklamayı teşvik eden koşulları azaltmak ve diyetin basitliğini ve hafifliğini korumaktır. Acı tat, biraz ekstra hareket sağlamak için kullanılır.
Sıcak ve soğuk
Soğuk ve sıcak, karşıt etkilerle tedavi edilir. Soğuk durumlar, ısıtıcı gıdalarla iyileştirilir ve bunun tersi de geçerlidir. Bir patojenik faktör devreye girdiğinde ve durum akutsa, patlayıcı tadı, saldırganı vücuttan atmak için kullanılır. Örneğin, sıcak patojenik bir durum için serinletici patlayıcı ebegümeci çiçeği kullanılırken, soğuk bir durum için ısıtıcı patlayıcı zencefil kullanılır.
Nem ve Balgam
Nem, vücuttaki nemin ısıtılamaması veya dönüştürülememesi sonucu ortaya çıkar. Genellikle zayıf bir Dalak ile ilişkilidir, sıklıkla zayıf Böbrekler ve bazen zayıf bir Akciğer de neden olabilir. Nem, vücudun belirli bir bölgesinde yerleşebilir veya tüm vücudu etkileyebilir.
Bazı insanlar diğerlerine göre daha fazla nemli olma eğilimindedir. Nem eğilimi, nemli koşullarda yaşamak veya hareketsiz bir yaşam tarzı tarafından kötüleştirilebilir. Nem birikmesini durdurmak için vücudun yang dönüşüm gücüne ihtiyaç duyar. Dalak fonksiyonumuzu engelleyen veya yang’ı zedelenmiş diyet alışkanlıkları, nem eğilimimizi artırabilir. Ayrıca, vücutta yerleşmiş patojenler veya steroidler, antibiyotikler gibi baskılayıcı ilaçların kullanımı da nem oluşumuna neden olabilir.
Nem, Dalak’ı güçlendirerek tedavi edilir ve aynı zamanda Böbrekleri, Akciğerleri ve yang’ı güçlendirmek gerektirebilir. Nem sıklıkla aşırı yeme veya aşırı beslenmenin bir sonucu olabilir. Ayrıca, kötü kombinlenmiş yiyeceklerle sindirim sistemini tıkamak da nem oluşumuna neden olabilir. Çok fazla çiğ, soğuk, tatlı veya ağır yiyecekler ve aşırı sıvı tüketiminden de kaçınmamız gerekmektedir çünkü bunlar da nem oluşumuna neden olabilirler.
Bazı yiyecekler özellikle nem oluşturucudur. Bunlar arasında süt ürünleri (koyun ve keçi ürünleri daha az nem oluşturur), omuz eti ve yağlı et, kavrulmuş yer fıstığı, özellikle portakal ve domates içeren konsantre sular, buğday, ekmek, maya, bira, muz, şeker ve tatlandırıcılar, doymuş yağlar bulunur. Öte yandan, nemin çözülmesine yardımcı olan özelliklere sahip bazı yiyecekler vardır. Bunlar arasında acı fasulye, arpa, kereviz, deniz yosunu, çavdar ve sarımsak bulunur.
Fazla balgamın varlığı, balgam oluşturan yiyeceklerin azaltılmasını ve sarımsak, turp veya arpa gibi balgam çözücü yiyeceklerin kullanılmasını gerektirir. Vücut sıvısının tutulması (örneğin ödem) fasulye, kereviz ve deniz yosunu gibi su atıcı (diyüretik) yiyeceklerle desteklenir.
Kronik nemin dönüşümü biraz sabır gerektirir; çünkü nem çözücü yiyeceklerin kullanılması, nem oluşturan yiyeceklerden kaçınma ile birleştirilmelidir. Vücut zayıf olduğunda, örneğin kronik yorgunluk sendromunda, tonifikasyon, nemin azaltılmasından daha önemli bir ilkedir. Çünkü nem, dalak ve vücudun yang’ı tarafından dönüştürülmedikçe kolayca birikecektir.
Arpa ve lahana, karaciğerdeki nemli sıcağı azaltmak için kullanılır, hindiba kök kahvesi alt karın bölgesindeki nemi dönüştürmek için mükemmel bir seçenektir ve Yasemin çayı soğuk ve nemli bir dalak için faydalı olacaktır.
Son olarak, benim görüşüme göre, tüm beslenme değişiklikleri yavaş olmalı ve hastayı iyileşme sürecine aktif olarak dahil etmelidir. Genellikle iyileşme için egzotik yiyeceklere yönelmeye gerek yoktur: her birimiz için uygun olan diyet büyük ölçüde bulunduğumuz yerde mevcuttur.
Dr.İbrahim Çerçi
Kuşadası
11.Ocak.2024 (Regaip Kandili)