Gösterge tablosu metaforu, uçakların gökyüzündeki ölçümleri ve dışarıdaki bulutları temsil eden bir araç olarak karşımıza çıkar. Bu ölçümler, pilota sunulduğunda, uçak gökyüzünde uçmuyorsa gösterge panelindeki kadran göstergeleri herhangi bir anlam ifade etmez. Gösterge paneli temsilleri yoktur ama gökyüzü hala oradadır; dolayısıyla, bir uçağın içinde uçuyor olsanız da olmasanız da, gösterge paneli olsa da olmasa da, bu durum değişmez. Bernardo Kastrup’un düşünceleri ışığında, gerçeklikle ilişki kurarken dünyayla doğrudan etkileşime girmediğimiz açıktır.
Okuma sinyalleri, temsilleri ile arayüz oluşturan duyularımız gibi davranır. Enstrümanlar, şekiller, renkler, sesler ve dokular gibi verileri rapor ederler; ancak bu veriler, farkına vardığımız anda zaten işlenmiş durumdadır. Bildiğimiz her şey, en başından beri bir süreçten geçerek bize ulaşmıştır. Dünyayı gördüğümüzü varsaydığımızda, bu bir tür iç gösterge tablosu gibi görünür; fakat gerçekten gördüğümüz, yapılandırılmış ve filtrelenmiş, organize bir izlenim akışıdır.
Farkındalığa ulaştığımızda, bu model daha da ilginç hale gelir. Beyne dışarıdan bakan bir gözlemci için beyin, madde ve nöronlar olarak görünürken, içinde yaşayan kişi için aynı süreçler düşünceler, anılar ve duygulara dönüşür. İçsel ve dışsal olanın iki yüzü, Castrop’un içgörüsüyle birlikte, aynı olayı tamamen farklı açılardan değerlendirme imkanı sunar. Bu mantık beyinde durmaz; dışarıya doğru her şeye yayılır.
Madde dediğimiz şey, zihinsel faaliyetin bir bakış açısından gözlemlendiğinde nasıl göründüğüdür. Farklı bakış açıları, bilim hakkında nasıl düşündüğümüzü değiştirebilir. Bilim, kadranların nasıl davrandığına dair kalıplar bulmada inanılmaz derecede etkili olmuştur; sıcaklığın basıncı nasıl etkilediğini ve hareketin uzayı nasıl etkilediğini anlatırken, bize gösterge panelinin neden var olduğunu ya da uçağa neyin güç verdiğini söylemez.
Kastrup’un modeli, yeni bir kapı açar; gösterge paneli yalnızca bir bilinç bulunduğunda işlevsel hale gelir. Orada, farkında olmadan okumak için aletler karanlık kalır. Ancak gökyüzü, kimse maddeyi izlemediğinde bile daha derin bir gerçeklik sunar. Kaynak, bir yanıt veya okuma olarak karşımıza çıkar; bildiğimiz her şey, fiziksel dünya dediğimiz şeyin sadece görünen yüzü olabilir. Şimdi yüzeye daha yakından bakmalıyız çünkü maddeyi ne kadar yakından incelersek, o kadar çok mesaj gibi davranmaya başlar